Fatih
Yedi Tepe İstanbul
İstanbul denince akla ilk gelen “Yedi Tepe”dir. Şarkıların sözlerine, şairlerin dizelerine ilham olan yedi tepenin tamamı Fatih’tedir. Bu tepeler;
Sultanahmet (Topkapı Sarayı) Tepesi
Ayasofya-i Kebir ve Sultanahmet Camileri ile İbrahim Paşa Sarayı’nın bulunduğu tepedir. Osmanlı Dönemi öncesinde at yarışlarının, gladyatör dövüşlerinin ve çeşitli törenlerin yapıldığı Hipodrom denen geniş meydan da bu tepe üzerindeydi. Bu meydana Osmanlılar “At Meydanı” derlerdi. Günümüzde ise “Sultanahmet Meydanı” olarak bilinmektedir.
Çemberlitaş Tepesi
Çemberlitaş Meydanı, İstanbul’un ikinci tepesi olarak kabul ediliyor ve Roma’dan getirilen Çemberlitaş Sütunu burada yükseliyor. Deniz seviyesinden yaklaşık 50 metre yükseklikte olan bu tepede yer alan anıt eserler, Mese-Divanyolu üzerinde ardışık olarak sıralanmış. Tepeyi süsleyen Nuruosmaniye Camii, İstanbul'da inşa edilen ilk barok özellikli cami. M.S. 330 yıllarında İmparator I. Konstantin onuruna, İstanbul'un bu ikinci tepesine dikilen Çemberlitaş ile temeli 1461 yılında atılan ve dünyanın en büyük ve en eski çarşılarından biri olan tarihi Kapalıçarşı da bu tepede. Bu tepede ayrıca Yeni Camii, Firuzağa Camii, Çorlulu Ali Paşa Camii ve Medresesi, Binbirdirek Sarnıcı, Çemberlitaş Hamamı, Çinili Han, Mısır Çarşısı da yer alıyor.
Yavuz Selim Tepesi
Bu tepe adını, üzerinde yer alan Yavuz Sultan Selim Camii ve Külliyesi'nden almaktadır. Yavuz Sultan Selim Han’ın türbesi de burada yer almaktadır. Fatih’in arka kısımları ve Haliç kıyıları arasına sıkışmış bu bölgenin ev sahipliğini yaptığı mimari eser sayısı çok fazladır. Haliç'ten yaklaşık 60 metre yükseklikte bulunan bu tepe üzerinde Fethiye Camii yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında ağırlıklı olarak hocaların ve ulemanın yaşadığı semtte çok sayıda cami, medrese ve türbe inşa edilmiştir.
Edirnekapı Tepesi
Edirnekapı tarafında yer alan bu tepe şehri üzerinde taşıyan en yüksek tepedir. Buradaki en önemli yapı ise yine bir Mimar Sinan eseri olan Mihrimah Sultan Camii’dir. Kariye Müzesi ve Tekfur Sarayı da bu tepede yer almaktadır.
Kocamustafapaşa Tepesi
İstanbul'un en eski yerleşim yerlerinden biri olan Kocamustafapaşa Semti, şehrin sonuncu tepesidir. Aksaray semtinden surlara ve Marmara sahiline kadar giden bölge olan Kocamustafapaşa Tepesi’nde Haseki Külliyesi ile Cerrahpaşa Camii yer almaktadır
Beyazıt Tepesi
Haliç kıyılarından yukarı doğru çıkıldıkça varılan, Mimar Sinan’ın muhteşem eseri Süleymaniye Cami’nin, İstanbul Üniversitesi’nin ve Beyazıt Camii’nin üzerinde yükseldiği tepede Beyazıt Kulesi de yer almaktadır.
Fatih Tepesi
Fevzi Paşa Caddesi ve Atatürk Bulvarı'nın içinde yer alan tepedir. Bu nedenle Bizans ve Osmanlı dönemlerinde en prestijli yapılar bu bölgeye yapılmıştır. Bizans Dönemi’nde tepede İmparator I. Konstantinus tarafından inşa ettirilen ve 12 havariye ithaf edilen Havariyun Kilisesi bulunuyordu. Fetih sırasında bu yapı tahrip olunca Fatih Sultan Mehmet fetih zaferi olarak selatin camii inşa ettirme kararı aldı ve Fatih Camii inşa edildi. Fatih Sultan Mehmet’in türbesi de burada yer almaktadır. Eski İmaret Camii, Molla Zeyrek Cami, Kıztaşı ve meşhur Kadınlar Pazarı da bu tepededir.
Bu kadim şehri ve yedi tepeyi en güzel anlatan şiirlerden birini üstat Necip Fazıl Kısakürek Canım İstanbul şiirinde kaleme almıştır.
Canım İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım…
İstanbul,
İstanbul…
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…
Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat…
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz, ne çare?
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…
O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul…
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar…
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ‘Katibim’i…
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul…
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayı’ndan.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…
Gecesi sümbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul…